Wedicorp yönetiminde çekimleri gerçekleştirilen, sunuculuğunu Selen Görgüzel’in yaptığı Cam Masa’nın bu haftaki konuğu, hayatını sanata adamış, Türk Sineması’nın en önemli isimlerinden Halil Ergün oldu. İlk okuduğu romanın Yaprak Dökümü olduğunu söyleyen Halil Ergün, “çocuk aklımda hikayede çok şaşırdığım bölümler vardı” diyor.
YAPRAK DÖKÜMÜ’NDE OYNAMAK KORKUTTU
Doğada büyüdüğü çocukluk yıllarını anlatarak Cam Masa’daki sohbete başlayan Halil Ergün, hatıralarla zenginleşerek yaşamaya çalıştığını söylüyor. Doğayı kucaklayan biri olduğunu da ifade eden Halil Ergün, oyunculuğa nasıl başladığını anlatırken, Türk dizi tarihinde çok önemli bir yeri olan Yaprak Dökümü’yle ailenin her şey olduğu mesajını verdiklerini söylüyor. Dizi için teklif geldiğinde çok korktuğunu da tüm samimiyetiyle anlatıyor. Fatma Girik, Ediz Hun, Nurhan Nur, Semiramis Pekkan ve Cüneyt Gökçer’in rol aldığı romanın filminin kendisinde derin izler bıraktığını söyleyen Halil Ergün, Cüneyt Gökçer gibi büyük bir isme karşı oynamanın çok zor olduğunu ifade ediyor. Rol için zor ikna olduğunu da anlatan “ama iyi ki ikna olmuşum” diyen Ergün, dizinin bitmesiyle, kızlarını oynayan Fahriye Evcen ile Gökçe Bahadır’ın kendisini hiç aramadıklarını, onlarla görüşmediğini söyledi.
ÜRETİM İÇİNDE EĞİTİM YAŞADIK
Geçmişten bugüne, senaristten yönetmene set ekibinden oyunculara farklılıkları da dile getiren Halil Ergün, “üretim içinde eğitim yaşadık bizler” derken, Sami Şekeroğlu sinema okulunda çekilen filmin önemini vuruluyor. Bugün herkesin öğretmen olduğunu, kurslara giden herkesin artist olmak istediğini söyleyen Ergün, “şimdi bana hoca ol deseler korkarım. Hocalık başka bir şey. Öğretmenliğin de bir eğitimi, bilimi vardır sinemada” diyor.
OYUNCULUK VE KUTSALLIK ÜZERİNE…
Dilan Çiçek Deniz’in tartışmalara sebep olan “oyunculuk kutsal bir meslek değil” söylemine ise programda son noktayı Halil Ergün koyuyor. Ergün; “kutsallığı oyuncunun kendisine yüklemiyorum. Sanatın fonksiyonuna kutsal bakıyorum. İlk çağdan başlayan resimden müziğe, tiyatrodan sanatın her alanının işlevi uygarlıkların öncüsü olmuştur. Kutsal bir uygulama olmuştur. Üç tane padişahla, beş tane yöneticiyle uygarlığın gelişimi anlatılmaz. Sanatın, insanoğlunun ve toplumlar tarihinde çok önemli işlevi var. Sel gider kum kalır, Yaşar Kemal kalır, bir film kalır. Sinemanın hayatı ve insanı anlatmaktaki işlevine bakacaksınız. Sinema sanatının işlevine çok saygım, sevgim var. Artist olmak başka, sanatla uğraşmak başka. Yaptığın iş senaryosu, yönetimi, kendisi, karakteri aktarmanın tadı, bütün bunlardır hikaye. Kutsallaşma meselesi budur. Hayatı tercüme ediyorsun sen, buna bakacaksın. Yoksa güzel kadının, yakışıklı oğlanın kutsallığı konuşulursa komik olur.
YILDIZ KENTER BENİ SEÇMEDİ
Varlıklı bir ailenin çocuğu olan, ailesinin kendisi için başka meslek seçimleri tercih ettiğini de anlatan Halil Ergün, 1964 yılında girdiği konservatuar sınavında Yıldız Kenter’in de yer aldığı öğretmenler tarafından okula kabul edilmediğini anlatıyor. Yıllar sonra Antalya’da Yıldız Kenter’in jüri olduğu festivalde ödül aldığı anısını da anlatan usta oyuncunun, tiyatrodan sinemaya geçişini, 68 kuşağı olarak hayatı sahnede tartıştıkları dönemi, sanatın dünü ve bugününü, Yeşilçam’ı, Türk sinemasının halkın toplumsallaşmasındaki etkisini, sinema tutkusunu, jenerasyon farklılıklarını, setlerdeki gözlemlerini anlattığı bu derin sohbeti ilgiyle izleyeceksiniz.
;){kind=link}
Yorumlar (0)