LadyDi
Aklı, prens tarafından karıştırılmış; hayaller kurdurulup sonra da bu hayallere inandırılmış genç bir kızdı Diana… Ablası Sarah’ın beraber at bindiği ve oyunlar oynadığı,kısa bir dönem de bu şekilde flört ettiği Charles, Diana’yı ilk defa, Sarah’ı beklerken bir müzikal kostümü içerisinde görmüştü. Diana o kadar duru ve naifti ki, Charles’ın aklında kalmayı başarmanın yanı sıra, kendisini direkt aratıp randevu istetecek kadar da etkilemişti O’nu… Diana’nın Charles ile buluşmaları, Diana’nın büyükannesi ve aynı zamanda kraliyetle uzun yıllardır samimi ilişkiler içerisinde olan Lady Fermoy eşliğinde gerçekleşti. Görüştükleri duyulan ikiliye olumlu tepkiler geldikçe Charles, babasının amcası olan ve babası yerine koyduğu Louis Mountbatten’ın,‘geçmişi olmayan biri’ olarak tanımladığı o kadını bulduğuna iyiden iyiye inanmaya başlamıştı. Bu kuvvetli hisse dayanılarak Diana, kraliyet ailesinin yılın bazı dönemlerinde haftalarını geçirerek avlandığı ve tatil yaptığı Birleşik Krallık’taki Balmoral Kalesi’ne davet edilmişti. Prens Charles’ın Edinburg Dükü olan babası Prens Philip Mountbatten, gözde gelin adayı Diana ile baş başa çıktığı geyik avında, Charles’ın kesinlikle doğru yolda olduğuna karar vermiş ve bu birlikteliği tüm ailenin de onayıyla resmiyete dönüştürüp, görkemli bir törenle halka bizzat kendisi ilan etmişti.

<p><span style="font-weight: bold;">Perde Arkasındaki Asıl Kadın;</span></p><p> Camilla Charles’ın at binmek, polo oynamak gibi spor aktivitelerine olan ilgisi ilk gençlik yıllarına dayanıyor. Yine bir gün, bir polo maçı sonra ahbaplarıyla sohbet esnasında olan prensin yanına sade, gösterişsiz ve kendinden emin genç bir kadın yaklaşıp; "Efendim, ben Camilla Shand." Diyerek kendini tanıtması ve ardından korumaların araya girmesine rağmen dönemin müzmin bekârının kulağına eğilip, kendisinin büyük büyük ninesi ile prensin büyük büyükdedesinin sevgili olup, yasak aşk yaşadıklarını söylemesi, bu durumu neden kendilerinin devam etmediklerini sorması oldukça cesaret gerektiren bir durum açıkçası… Halktan bir kişinin, kraliyet mensubu biriyle direkt sohbet etmesi ve ona yaklaşması nerdeyse imkânsızken; Camilla’nın buna cesaret edip, o sözleri sarf edecek kadar cesur olması prensin aklını almaya çoktan yetmişti. Bir süre devam eden ilişkileri duyulmaya başladıkça olumsuz eleştirilerin hedefi haline gelen çift, hiçbir zaman tam anlamıyla yaşayamadı bu aşkı… Camilla’nın Charles’dan önce rahat bir hayat sürüyor oluşu onun kraliyet gelini olmasına karşın aşılmaz bir engeldi. Defalarca ayrılmayı deneyen çift, hiçbirinde bu konuda başarı gösteremedi. Aralarında bu inanılmaz uyum, neredeyse gözle görülebilecek bir tutku ve gözlerinden çoğu zaman yaş olarak akan aşk varken ayrılmak hiç de kolay değildi. Hepimizin bildiği üzere, kraliyete göre bu birlikteliğin evliliğe dönüşmesi de imkânsızdı… Çünkü prensin evleneceği kadının kesinlikle bakire olması, royal aristokratlar için en öncelikli şarttı. Zaten Dikie amcanın da, “geçmişi olmayan kadın” dan kastı tam olarak buydu. Fakat birbirleriyle çok iyi vakit geçiriyorlar, eğleniyorlar, mutlu oluyorlardı bir aradayken Charles ve Camilla… </p>

<p><span style="font-weight: bold;">Ve Camilla İngiliz Subayla Evlenir </span></p><p> Tüm bunlar olup biterken öte yandan da Charles, hükümet işlerinde en hareketli zamanlarını yaşıyordu. Yoğun tempo halinde sürekli yurt dışı seyahatlerinin zorunluluğu onu Camilla’dan ayrı tutuyordu. Charles’ın artık evlenmesi gerektiğine inanan Camilla, birbirlerine uzak oldukları dönemde yaptıkları telefon konuşmalarıyla da bu fikrini destekliyordu.Gelecekteki Büyük Britanya Kralı’nın evleneceği kadının, ileride bir kraliçe olacak olması; bu evlilikte tercih yapılırken oldukça dikkat edilmesi için fazlasıyla yeterli bir kriterdi. Ve Camilla bu yüzden, büyük aşkı Charles’ın Diana ile olan ilişkisini onaylıyordu. Hatta ona taktikler verip yol gösteriyordu. Charles’ın uzun süren yurt dışı gezilerinden birinde Camilla, hayatını İngiliz ordusunun önemli isimlerinden biri olan Andrew Parker Bowles ile birleştirmişti. Bu, Parker Bowles’ın yaptığı ikinci evlilikti ve Camilla ile beraber iki tane de çocukları oldu. Fakat tüm bunlara rağmen evli çiftin açık bir ilişkisi vardı. Camilla’nın hala Charles ile bir araya geldiği Diana dahil herkes tarafından biliniyordu. Aynı zamanda Bay Parker Bowles’un da değişik kişilerle ilişkileri oluyordu. </p>

Diğer bir yanda ise, tam anlamıyla kraliyete uygun gelin adayı olan Diana, ilan edilen nişanına rağmen Camilla’nın gölgesinde Charles’ı kendine bağlamanın ve mutlu bir hayatları olacağının hayallerini kuruyordu. Konunun en garip yanlarından biri de; Camilla’nın da, Charles’ın Diana ile yapacağı evliliği onaylamasının yanı sıra, bir yemekte Diana ile bir araya gelmesi ve Charles’ın hoşuna gidecek şekilde davranması için ona taktikler vermesi… Bu durum her iki kadın için de yaralayıcı olsa da, Diana’nın daha çok rahatsız olduğu aşikârdı… Çünkü Camilla, her zaman kendine özgü bir tarzı ve güveni olan bir kadındı. Diana ise oldukça toydu ve yakışıklı prensi kıskanıyordu.

<p><span style="font-weight: bold;">Kraliyet Düğünü</span></p><p> Büyük düğünden önce, yalnızca 13 defa Charles’la bir arada olma fırsatı yakalayan Diana, ne istediğinde nişanlısını görebiliyor ne de onunla dilediğinde telefonla konuşabiliyordu. Evet, belki de geleceğin kraliçesi, günün de Galler Prensesi olacak kadının tüm özelliklerine sahipti Diana, ama prensin kalbine asla sahip olamadı. Üstelik o kalbin sahibi olmak için savaştığı hemcinsi, kendisinden her anlamda daha tecrübeli ve doğru kararlar verip oyunu kuralına göre oynayabilen bir kadındı. Diana daha ise daha duygusaldı ve duygusal açıdan daha zayıftı diyebiliriz. Henüz 19 yaşındayken girdiği kraliyet dünyası, aristokrat bir aileden geliyor oluşuna ve ‘Lady’ ünvanına sahip oluşuna rağmen onu zorluyordu. Öyle naif bir kızdı ki Lady Di, ’okulun en nazik kızı’ ödülü bile kazanmıştı. O her zaman insanlara ve insanlığa önem verdi. İyi ve mutlu biri olmak istedi. Yıllar sonra Büyün Britanya’nın gözbebeği oluşunun nedenin altında yatan gerçek ise tamamen buna dayanıyordu. Britanya onun samimiyetini, doğallığını ve içtenliğini sevmişti. Ve bu yüzden, Diana kraliyetten olmasına rağmen tüm halka aslında onlardan biri olduğunu göstermekte zorlanmadı. Bu sayede de, halk O’nu bu denli sevmekte hiç tereddüt etmedi. </p>

Yıl 1981’di ve Büyük Britanya hiç olmadığı kadar karmaşık, zorlu bir süreç geçiriyordu… Birleşik Krallık’tan ayrılmak isteyen ülkeler, monarşinin otoritesini sarsıyor ve bu durum büyük tehdit oluşturuyordu. O dönemlerde prensin, yani geleceğin kralının yapacağı evlilik; otoritenin güçlenmesinde çok etkiliydi. Nihayet beklenen o büyük düğün gerçekleşmişti. Fakat şimdi 3 gün öncesine gidelim… Diana, yalnızca 3 gün sonra kocası olacak olan nişanlısının, unutamadığı aşkı Camilla’ya aldığı hediyeyi görmüş ve çıktığı yurt dışı seyahatinden aslında bir gün önce dönerek soluğu O’nun yanında aldığını öğrenmişti.Kalbi kırılan ve kıskançlıktan deliye dönen Diana, bu düğünün asla gerçekleşmeyeceğini ve Charles’ın hala onu sevdiğini gereken herkese söylemişti. Fakat Charles, bunun bir veda hediyesi olduğunu ve Diana’yı sevdiğini söyleyerek O’nu kendine inandırmıştı. Diana ise 750 milyon kişinin şahitlik ettiği düğünde; kliseye girdiklerinde gözlerinin Camilla’yı aradığını ve bulamayınca da, ‘işte bu, biz kazandık, biz buradayız’ dediğini yıllar sonra itiraf etmiş.

Düğünden kısa süre sonra başlayan kraliyet gezileri, yeni krizlerin doğmasına neden olmuştu. Çünkü Diana büyük oğlu William’ı yeni kucağına almıştı ve epey uzun sürecek olan Avustralya Milletler Topluluğu Gezisine onu da beraberinde götürmek istiyordu. Herkes buna karşı çıksa da, Galler Prensesi uzunca bir zaman minik bebeğinden ayrı kalmayı göze alamadı ve sonunda dediğini yaptı. Geziye Willam ile beraber çıkan çift, baş başa kalma fırsatını değerlendirip, Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip’in tahmin ettiği gibi, aralarındaki buzları da eritmişlerdi. Basının yoğun ilgisiyle karşılaşan çiftin en popüler olanı ise Prenses Diana’ydı. İçtenliği, samimiyeti ve duru güzelliği ile gerek basının karşısında, gerek halk selamlamalarında Avustralya halkı Diana’yı öyle çok sevmişti ki; Avustralya’nın Birleşik Krallık’ta kalmasının temel nedeninin bu olduğu, dışişleri tarafından Charles’ın yüzüne açıkça söylenmişti… Prensin ikinci plana düşüşü, halkın Charles’dan ziyade Diana’ya daha düşkün oluşu ve daha çok ilgisi, daha çok sevgisi günden güne rahatsızlık vermeye başlamıştı.

Halk selamlamalarında, uluslararası ilişkilerde, basında ve her yerde ön planda olanın Diolması, Charles için ondan soğuması adına edindiği bahanelere yenisini çoktan eklemişti. Her fırsatta O’na koşuyor, Camilla’yı arıyor ve O’nu istiyordu. Üstelik bunu yaparken de, Diana’dan asla çekinmediği ve gizleme gereği dahi duymadığı için gerek evlilik birliğine, gerek monarşiye ve en önemlisi de eşine açıkça saygısızlık yapıyordu. İkinci bebeği Harry’i bu zor, psikolojik açıdan da oldukça yıpratıcı travmalar içerisinde kucağına alan Diana, çoğu zaman yeme bozukluğu sorunu da yaşıyordu. Herkesin kendisinin, kocasına şımarıklık yapan bir kadın olduğunu düşündüğünü de dile getiren Diana, öyle büyük bir ilgisizliğin ortasında çırpınıyordu ki, Charles onu ne görüyor ne de duyuyordu… Hatta bir keresinde, 4 aylık hamileyken kocası onu dinlemediği için, kendisini merdivenlerden atarak dikkatini çekmeye çalıştığını bile itiraf etmişti. Çok yalnızdı. Evet, koskoca Birleşik Krallığın gözde prensesiydi. Herkes onu çok seviyor, çok değer veriyor ve saygı gösteriyordu. Peki, sizce neydi onu dikkat çekmek için yaptığı saçmalıklara iten? Kocası… Aslında kocasının olmayışı… O’nun sevgisizliği, ilgisizliği ve tüm bunların yarattığı o kocaman boşluk… Camilla bir gün Diana’ya;“Her şeye sahipsin daha ne istiyorsun?” diye sorduğunda açık açık, “Kocamı, kocamı ve kocamı…”cevabını vermesi de bunun temel nedeni değil midir? BBC’de Diana için yapılan bir çekimde, “Biri ile evlendiğinizde onu seveceğiniz düşünülerek yetiştirildim.” Demesi de aslında ne denli büyük bir hayal kırıklığına uğradığını anlatmaya yetiyor olmalı…
İşlerin iyice kötüye gittiği zamanların birinde kraliçeye gitmekle bu işe çare bulabileceğini düşünen Di, ne yapacağını bilmediğini ve kendisine öğüt vermesini istemişti. Kraliçenin ise Charles için bu konuda umutsuz vaka dediği BBC tarafından bir belgeselde yayınlanmıştı. Yalnız ve mutsuz prensesin zaman zaman ilgi ve sevgiyi dışarda aradığı zamanlar da olmuştu. Charles’ın evliliği ve mutluluğu için hiç çabalamadığının farkında olan Elizabeth ve eşi Philip, Diana’nın hatalarını dillendirmeyip görmezden gelmişti fakat bir keresinde her ikisini de huzurlarına çağırıp; eğer başkaları ile birlikte olup açık bir ilişki yaşayacaklarsa bu evlilikten vazgeçmeleri gerektiğini söylemişlerdi. Diana ise bu evlilikten vazgeçmeyeceğini, kocasını sevdiğini ve mutlulukları için çabalayacağını söyleyerek boşanmak istemediğini söylemişti. Fakat Charles, Diana’nın bu tutumuna ne kadar sinirlendiğini Camilla ile paylaşırken deliye dönmüştü. Bu kararın ardından diğer tüm görüştüğü kişilerle ilişkisini kesen Diana, kendisini her ne kadar kocasına, çocuklarına ve kraliyetin selametine adasa da, Charles bir türlü ne aklını ne de kalbini prensesin yanına koyamamıştı. Saygısı, sevgisi ve alakası ile kocasını kendisine bağlamaya çalışmak için uzun bir süre daha çabalayan Diana bu konuda bir türlü başarılı olamadı ve çift evliliklerinde sona geldi.
1989 yılında Diana, bir partide Camilla ile karşılaşmış ve Charles ile aralarında ne olduğunu bildiğini söyleyerek onunla yüzleşmekten kaçınmamıştı. Aynı yıl içerisinde ise, ‘camillagate’ ismi ile ikisinin uygunsuz konuşma kayıtlarının ortaya çıkması, ikilinin evliliğini geri dönülmez bir sona iyice yaklaştırmıştı.

<p><span style="font-weight: bold;">Mutsuz Son </span></p><p>Çift artık yalnızca kraliyet faaliyetlerini sürdürmek için bir araya geliyor ve o anlarda çekilen politik fotoğraflarda dahi mutsuzluklarını gizlemiyorlardı. 1995 yılına gelindiğinde Diana, resmi olarak boşanmasalar da, kraliyetten uzak yaşamına çoktan başlamıştı. O zamanlar BBC’ye verdiği bir röportajda, “Biz bu evlilikte üç kişiydik. Yani biraz kalabalıktı.” demesi, her kadının ne zaman duysa kalbini ezecek ve gururunu kıracak cinsten bir itiraf… Modacısı JaysonBrunson verdiği bir röportajda, içerisinde bulunduğu ruh halinin Diana’ya öyle acı verdiğinden bahsetmişti ki; logosunun iç içe geçmiş harflerinin Charles ve Camilla’yı anımsatması yüzünden Channel markasını dahi bir daha kullanmadığını söylemişti. 20 Kasım 1995’de BBC’den yayınlanan bu programı Kraliçe Elizabeth, 22,8 milyon kişi ile beraber TV’den izlemişti. Röportajın ardından boşanmalarına kraliçenin de onay vermesi ile Prens Charles ile Prenses Diana 28 Ağustos 1996’da nihayet yollarını ayırmıştı. Bu evlilikten ise Diana’ya, 17 milyon Euro ile Galler Prensesi ünvanı kalmıştı. Tabii bunların beraberinde de kırık bir kalp… Dünya basının önünde hayatını rahatça yaşayabilme özgürlüğünü eline alan Diana, hala herkes için prensesti… Davetlere katılıyor, vakıflara destek oluyor ve yardımlaşma faaliyetlerinde buluyordu. Bir davette giydiği, kraliyetin tüm yasak kurallarını bir arada barındıran o efsane “İntikam Elbisesi” ile de akıllarda kalmayı başardı Diana… Hatta zarafet ve şıklığı ile tüm naifliğini sergileyen o kıyafeti ile ertesi gün Charles’ın yayınlanan konuşmasına rağmen, gündemi ele almayı başarmış ve reytinglerde prensi geride bırakmıştı. Prens ise o gece verdiği röportajda evliliğinde eşine sadık olmadığını itiraf etmiş ve tüm dünya böyle alfa bir kadının aldatılması yüzünden şaşkınlık geçirmişti.</p>
Boşandıktan sonra, Mısır kökenli Britanya vatandaşı olan iş insanı Dodi El-Fayed ile birlikte olan Diana tüm yazı sevgilisi ile geçirmişti. Uzun uzun yıllar sonra ilk defa gerçekten mutlu hissediyordu diyebiliriz bu duruma… Çünkü onu seven, değer veren ve birlikte olmaktan keyif alan biri ile birlikteydi. İlk günden beri hiç değişmeyen samimi tavırları, yaptığı yardımlar, hatta boşanma sürecinde tüm içtenliği ile verdiği röportajlar ile hala halkın sevgilisi olması ve halkında hala onun yanında olması, tüm bunların yanında da; finansal gücünü Dodi’den alması Diana’yı artık kraliyet için ciddi bir tehdit haline getirmişti. Yani, hatırlarsanız zamanında monarşinin selameti açısından Avustralya karşısında avantaj olan bu sevgi, artık monarşi adına dezavantaj olmuştu. Bunun verdiği huzursuzluk ise yadsınamazdı ve kara bulutlar Buckingham Sarayı üzerinde çoktan dolaşmaya başlamıştı… Tarihler 1997’yi gösterdiğinde Diana; özgür, güçlü ve güzel bir kadın olarak günlerini Dodi ile birlikte sürdürüyordu. Mutlu olduğu her halinden belli olan prensesin sevgilisi El-Fayed ile bir bebek beklediği ve ilişkilerini resmiyete dönüştürecekleri, bunun için Diana’nın Galler Prensesi unvanından dahi vazgeçeceği söylentileri kulislerde çoktan dönmeye başlamıştı…

<p><span style="font-weight: bold;">Ta ki ağustos ayının 31. gecesine kadar… </span></p><p> O gece Diana ve sevgilisi Dodi El- Fayed, birkaç arkadaşı ve şoförleri ile birlikte Fransa’nın Paris kentindeki Ritz Otel’den ayrılmışlardı. Gazetecilerin odağındaki çift bir tünelde feci bir trafik kazasında maalesef yaşamını yitirmişti. Olay basına, ‘ünlü çift paparazzilerden kaçarken kaza yaptı’ şeklinde yansıtılsa da birçok şüphe hala aydınlatılmış değil…</p>

Mesela ilişkilerini hali hazırda zaten gizlemeyen çift için paparazzilerden kaçıyorlardı denilmesi gibi, çiftin şoförünün alkollü olduğunun söylenmesi fakat aslında öyle olmaması gibi, son anda yapılan şoför değişikliği gibi ve Diana’nın özel fotoğrafçısı olup hayatını bir kitap haline getirmek için hummalı bir çalışma içerisinde olan gazeteci James Andanson’un, 2000 yılında arabasının içerisinde yanarak can vermiş şekilde bulunması gibi… Tüm bu soruların cevapları, İngiliz Hükümeti tarafından Resmi Sırlar Kapsamında korunarak sansür uygulanıyor. Yani devlet sırrı olarak saklanıyor, hem de ne devlet…

Ve Prens Charles, Diana’nın hayatını kaybetmesinin ardından tam 9 yıl geçtikten sonra büyük aşkı Camilla’yı nikâh masasına oturtarak O’na Cornwall Düşesi unvanını veriyor. Çift hala âşık ve evli…
<p>Tozpembe bir peri masalı gibi görünen ama kapalı kapılar ardında acının, ihtirasın ve gözyaşının hâkim olduğu bu hikayede yanan birçok kişi olduğunu başta söylemiştim </p><p><span style="font-weight: bold;"> Peki,kimdi asıl suçlu?</span></p><p> İki genç aşığı ayırıp, hayatlarını çalıp aralarına yıllar koyan monarşi mi? </p><p>Öte yanda genç bir kızın tüm hayatını çalan ve sonunda da hayatına mal olan monarşi mi?</p><p> Kimdi bu hikâyenin asıl yananları? </p><p>Birbirini yıllarca yaşayamayan <span style="font-weight: bold;">Charles</span> ve <span style="font-weight: bold;">Camilla</span> mı?</p><p> Onu sevmeyen kocası ile evlilik sürdürmeye çalışan <span style="font-weight: bold;">Diana </span>mı? </p><p>Yoksa <span style="font-weight: bold;">William</span> ve <span style="font-weight: bold;">Harry</span> mi? </p>
Yorumlar (0)